01 Mayıs 2024 - Çarşamba

Şu anda buradasınız: / SİYONİST İŞGALİN HASTANELERE KARŞI SAVAŞI
SİYONİST İŞGALİN HASTANELERE KARŞI SAVAŞI

SİYONİST İŞGALİN HASTANELERE KARŞI SAVAŞI Ahmet VAROL

 

 

Siyonist işgal güçleri Gazze’ye yönelik olarak 7 Ekim’de başlattığı soykırım savaşında vahşi ve iğrenç yüzünü bütün açıklığıyla ortaya koydu. Böylece onun asla barışa yatkın olmadığı, vahşi kimliğinde ise dünden bugüne hiç değişiklik olmadığı, dolayısıyla onun asla normalleşmesinin söz konusu olamayacağı, bu durum karşısında onunla ilişkileri normalleştirmek için gerekçe oluşturmaya çalışanların birtakım çıkar hesaplarıyla toplumları yanıltmaya çalıştıkları bir kez daha ve bütün açıklığıyla gözler önüne serilmiş oldu.

Siyonist vahşetin beş aydan beri sürdürmekte olduğu vahşi soykırım savaşının önemli bir boyutunu da hastanelere yönelik savaşı oluşturmaktadır.

Bilindiği üzere savaşlarda hastalara, sağlık kurumlarına, sağlık görevlilerine, sağlık hizmetlerinde kullanılan araçlara vs. saldırı savaş suçu sayılmaktadır. “Küresel emperyalizmin siyasi hesaplarına göre şekil alan ve yine küresel emperyalizmin güdümündeki kurumlar tarafından yönetilen hukuk sisteminde bir şeyin suç olarak tanımlanmasının fiiliyatta suçun önüne geçilmesi gibi bir amaca yönelik olduğundan emin olabilir miyiz?” sorusunu sormakta haklısınız. Evet, küresel emperyalizmin göstermelik hukuk sistemlerinin amacı hiçbir zaman suçların önüne geçerek insanlığın güven ve huzura kavuşmasını sağlamak olmamıştır. Küresel emperyalizmin hukuk sistemlerinin öncelikli ve asıl amacı da kendisinin küresel egemenliğinin kazıklarını sağlamlaştırmada hukukun “olumlu” imajından yararlanarak yine kendisinin zulüm uygulamalarına mesnet oluşturmaktan başka bir şey değildir. Bu yüzden de “suçlar” kendisiyle işbirliği yapmayanlar tarafından işlendiğinde cezayı gerektirir. Kendisiyle işbirliği içinde olanların veya onun tarafından himaye edilenlerin işlediği suçların cezalandırılmasına ihtiyaç duyulmaz, bilakis onların suç işlemesi yerine göre onların en meşru hakkı olarak görülür. Bunun en bariz örneğini de siyonist işgal rejiminin Gazze’ye yönelik olarak 5 aydan beri sürdürdüğü insanlık dışı soykırım savaşında görüyoruz. Onun hastanelere yönelik savaşı karşısında sergilenen tutum ise çağımızdaki egemen güçlerin ikiyüzlülüklerini, arsızlıklarını ve insani değerlerden tümüyle uzak olduklarını herhangi bir tartışmaya mahal bırakmayacak derecede gün yüzüne çıkarmıştır.

Siyonist işgal rejimi Gazze’ye yönelik soykırım savaşında ilk günden beri hastaneleri, sağlık kurumlarını, sağlık görevlilerini, hastaların ve yaralıların taşınması için kullanılan ambülansları, yaralılara ulaşmaya çalışan ilk yardım ekiplerini ve enkaz altında kalanları kurtarmak için harekete geçen sivil savunma ekiplerini öncelikli hedef haline getirdi. Bu yüzden bölgedeki hastanelerin ve sağlık merkezlerinin tamamına yakını tahrip edildi ve bunların çoğu da tamamen kullanılamaz hale geldi. Çok sayıda doktor ve sağlık çalışanı öldürüldü. Hastanelerin hizmetindeki ambülansların tamamına yakını uçaklardan atılan güdümlü füzelerle kasten imha edildi. Bu yüzden insanlar yaralılarını eşek arabalarıyla hastanelere ulaştırmaya çalıştı. İşgalci siyonistler onları bile ihmal etmedi ve yaralıları nakleden eşek arabalarına bile saldırdılar.

Kara operasyonlarını başlatmalarından sonra insanları keyfi bir şekilde katlederek cesetlerini yol kenarlarına, caddelere boş arazilere attılar. İlk yardım ve sivil savunma ekiplerinin o cesetleri toplamaya kalkışmaları durumunda buna engel olmak için onlara da saldırdılar ve bu yüzden bazı yerlerde cesetler günlerce beklemek zorunda kaldı. Yıkılan binaların enkazları altında kalanların kurtarılması için harekete geçen sivil savunma ekiplerine de saldırılar düzenlediler. Zamanında müdahale edilmesi durumunda kurtarılması mümkün olan yüzlerce belki binlerce kişi bu yüzden enkaz altında bekleyerek hayatını kaybetti. Ölenlerin birçoğunun cesedi de binaların yıkılmasından günler sonra ancak ortaya çıkarılabildi.

İşte böyle bir vahşet insanlığın gözleri önünde icra ediliyor. Siyonistlerin bu derece korkunç vahşet sergilediklerini artık dünyada duymayanın kaldığını sanmıyoruz. Ama bugün dünyaya hükmedenler bırakın bu vahşeti icra edenleri cezalandırmayı, onun aşırılıklarının önüne geçmek ve mazlum bir halkı bu vahşi canavarın elinden kurtarmak için harekete geçmeyi, tam aksine ona destek vermeye, silah tedarik ederek yardım etmeye, hatta onu da bırakın bu vahşi canavar aleyhine Uluslararası Adalet Divanı nezdinde açılan davada bile açıktan destek vererek yaptığı her şeyi onayladıklarını göstermeye devam ediyorlar. Bu durum karşısında o güçler, bütün bu suçlara ortak olmuş olmuyorlar mı?

Bugün dünya üzerinde egemenlik süren güçler böylesine bir vahşete sahip çıkıyorlarsa dünyaya vahşet hükmediyor demektir. Ama ne kadar ilginçtir ki böylesine bir vahşetin hüküm sürdüğü bir dönem uygarlığın zirveye çıktığı bir dönem olarak lanse edilebilmektedir. Bu durum insanların zihinlerinin işgal edilmesi anlamına gelir ki zihinlerin vahşi canavarların işgaline maruz kalması belli bir toprak parçasının o canavarlar tarafından işgal edilmesinden çok daha tehlikelidir. Zihinleri böyle bir vahşet tarafından işgal edilmiş olanlara nispetle, o canavarlar karşısında onur ve hak mücadelesi verirken çok büyük zorluklara katlanmak zorunda kalanların çok daha iyi durumda olduklarını söyleyebiliriz. Bu itibarla zihinlerini çağımızın vahşi canavarlarının işgal etmesine imkan ve fırsat tanırken dünyanın lükslerini son raddesine kadar kullanmanın keyfini çıkardıklarını düşünenler, siyonist vahşet karşısında insanlık adına onur mücadelesi verirken büyük zorluklara ve eziyetlere katlanmak zorunda kalanlardan daha iyi durumda olduklarını zannediyorlarsa çok büyük bir yanılgı içinde olduklarını bilmeleri gerekir.

İşgalci siyonistler kara saldırılarını başlatmadan önce hastanelere havadan, savaş uçaklarıyla füzeler atarak saldırılar düzenlediler. Bu saldırılarını gerekçelendirmek için de, hastanelerin direnişçiler tarafından füze atmada kullanıldığı iddiasında bulundular. Buna karşılık Gazze’deki Sağlık Bakanlığı yetkilileri, işgalci siyonistlerin iddialarının ne derece doğru olduğunun araştırılması için BM tarafından bir heyet tayin edilmesi ve bu heyetin Gazze bölgesindeki tüm hastaneleri denetlemesi teklifinde bulundu. Ne yazık ki BM böyle bir girişimde bulunmadığı gibi işgal rejiminin iddiasının geçerli olmadığını söyleyerek hastanelerin vurulmasını engelleme amaçlı elle tutulur bir çalışma da yapmadı. Sadece hastanelerin vurulmasıyla ilgili birtakım kınama ve eleştiri açıklamaları yapmakla yetindi.

İşgal rejimi hastaneleri vurmasına böyle bir iddiayı gerekçe gösterirken İngiliz Anglikan Kilisesi’nin Kudüs’teki başpiskoposluğuna bağlı Baptist (El-Ma’medani) Hastanesi’ne havadan füzelerle saldırılar gerçekleştirerek korkunç bir katliam yaptı. Yüzlerce insan bu katliamda hayatını kaybetti yüzlercesi de yaralandı. Ölen ve yaralananların çoğu da kadınlar ve çocuklardı. Oysa bu hastanenin Filistin direnişi tarafından füze atılması için kullanılması imkanı yoktu, çünkü kilise tarafından denetleniyordu. İşgal rejimi kullandığı gerekçenin bu hastanenin vurulmasında geçerli olamayacağını bildiği için burayı İslami Cihad Hareketi’nin vurduğu iddiasında bulundu. Tabii arsız saldırgan açısından yalan üretmek zor değil. Siyonist işgal rejimi de yalan fabrikası gibi sürekli yalan üretmekte zorluk çekmiyor. Ama yapılan araştırmalar füzelerin tahrip gücü yüksek ve yüksekten atılan füzeler olduğunu ortaya koyuyordu. İslami Cihad Hareketi’nin elinde bu türden füzeler olmadığı ve onun atması durumunda düşük irtifayla atılmış olması gerektiği, zira yüksek irtifayla karadan karaya atılan füzenin o kadar yakın mesafeye düşmeyeceği biliniyordu. Yani elde edilen veriler işgalci siyonistlerin iddialarını yalanladığı halde uluslararası kurumlar da, Kudüs’teki Angllikan Kilisesi Başkonsolosluğu da işgal rejimini sorgulamak için herhangi bir girişimde bulunmadı.

İşgal güçleri kara operasyonlarını başlattıktan sonra da hastaneleri öncelikli olarak hedefe yerleştirdiler. Bu kez iddiaları hastanelerin altında Hamas’ın askeri kanadının tüneller kazdığı ve askeri malzemeler bulundurduğu iddiasıydı. Bu doğrultuda Gazze şehrinde bulunan ve çok sayıda insana hizmet veren, binlerce kişinin sığındığı Şifa Hastanesi’nin üzerine çok sayıda asker sevk ettiler. Burayı haftalarca kuşatma altında tuttular. Kuşatma esnasında etrafına keskin nişancılar yerleştirerek içeride hareket eden her şeye saldırdılar. Sonra da hastaneyi bastılar. İddialarını ispata yarayacak bir şey bulamayınca kendileri bir kurgulama yaparak bazı köşelere elleriyle koydukları silahların görüntülerini alıp piyasaya sürdüler. Ama bu görüntüleri yakından inceleyen uzman kişiler, gösterilen silah ve teçhizatın Filistin direnişinin değil İsrail işgal ordusunun kullandığı silah ve teçhizat olduğunu kolay keşfetti. Öte yandan bu tür senaryolarla kamuoyunu oyalamaya çalışan işgal güçleri hastaneyi bastıktan sonra tam anlamıyla bir vahşet sergilediler. Çocuk doğum bölümünün elektriklerini keserek kuvözdeki bebeklerin ölmesine sebep oldular. 

Kara operasyonlarını güneye doğru kaydırdıktan sonra Han Yunus’taki Nasır Hastanesi’ni 25 gün süreyle kuşatma altında tuttular. Bu kez ileri sürdükleri iddia “rehineler”in bu hastanenin altında tutulduğu iddiasıydı. Burayı kuşatmayı sürdürürken aynen Şifa Hastanesi’ndeki gibi etraftan keskin nişancılar vasıtasıyla hareket eden her şeye saldırdılar. Bu şekilde sığınmacılardan ve hastane görevlilerinden birçok kişiyi öldürdüler. Sonunda hastanenin güney duvarını yıkarak oradan içeri girip baskın düzenledi ve yine tam anlamıyla bir vahşet sergilediler. Aradıklarını ileri sürdükleri rehinelerden bir tek kişiyi bile hastanenin herhangi bir bölümünde bulamadıklarını ise kendi ağızlarıyla itiraf etmek zorunda kaldılar.

Yine Han Yunus’ta Filistin Kızılayı’na bağlı Emel Hastanesi’ni basarak doktorları ve diğer sağlık görevlilerini “terörist” diye tutuklayıp götürdüler. Oysa siyonist topluma moral vermek için “teröristleri yakaladık” diye görüntülerini aldıkları elleri arkadan kelepçelenmiş bu insanların üzerinde hastane kıyafetleri görülüyordu.

Bunlar sadece birkaç örnek ve işgalci siyonistlerin Gazze’deki tüm sağlık kurumlarına yönelik böyle korkunç bir savaş yürüttüğünü bilmeyen yok. Türkiye’deki Yeryüzü Doktorları Derneği’nin Gazze şehrinde açmış olduğu kliniği de havadan attıkları füzelerle tamamen yerle bir ettiklerini hatırlatalım.

İşgalcilerin hastaneleri özellikle hedef almasının ise gerçekte dört önemli sebebi bulunmaktadır. Birincisi: Buraların aynı zamanda sığınak olarak kullanılması sebebiyle buralara çok sayıda insan toplanması ve işgal güçlerinin saldırılarında azami zarar verme politikası gütmesi, o yüzden çok sayıda insanın bulunduğu yerleri birinci hedef haline getirmeleridir. İkincisi: Saldırılarda yaralananların tedavi edilmeleri imkanlarını tümüyle ortadan kaldırmaktır. Çünkü işgal güçleri yaralananların tedavi edilmesini engellemek suretiyle Filistinliler arasında ölüm olayının artmasına sebep olmak istiyordu. Enkaz altında kalanların çıkarılmasını engellemeleri de bu yüzdendir. Üçüncüsü: Bölgedeki ahaliye kaçacakları bir yer olmadığı, hastanelerin ve diğer sığınma yerlerinin de tehdit altında olduğu mesajı vermek suretiyle onları bölgeyi tamamen terk etmeye zorlama planının önünü açmaktır. Dördüncüsü: Sağlık hizmetleriyle ilgili alt yapıyı tümüyle ortadan kaldırmak suretiyle bölgenin toparlanmasını zorlaştırmak ve böylece ablukanın daha etkili olmasına sebep olmaktır.

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul